İstanbul'a kar yağıyor... Kar, beyaz... Kar, soğuk ve üşüyor sokak çocukları... Her bir köşesinden bir çığlık kopuyor karanlık sokakların... Her bir kuytusundan onca sitem... Üşüyor sokak çocukları, çıplak ayakları, üstsüz üstleri ve başsız başlarıyla... Birleşiyor gecenin tenhasında haykırışları suskunluklarıyla... Ve yarım kalıyor çatlayan dudaklarında, bir ağızdan söylenen türküleri gibi haykırışları... Bastırılmış öfkeleri, sebepsiz terk edilmişlikleri gibi sorgusuz kıyımlara karışıyor yalnızlığında gözyaşları... Her bir köşesinden bir çığlık, bir isyan, suskun bir direniş şahlanıyor gecenin karanlığında... Bir ah yükseliyor titreyen avuçlarında semaya... Gözlerinde umudun kayboluşu gibi sessiz ve acıtarak, kar onları da örtüyor. Kimseler duymuyor, kimseler bilmiyor...
İstanbul'a kar yağıyor... Kar, beyaz... Kar, soğuk ve üşüyor sokak çocukları... Küçücük bedenlerine inat, kocaman yüreklerin de düşleri de üşüyor bir de... Kirlenmiş elleri ısıtmıyor artık yüzünü... Saçaklar kar etmiyor, duvarlar saklamıyor o küçücük bedenini... Hikâyeleri belki aynı onca yolcuya sarılıp tutunurken hayata... Dostluğun kapısında güneş doğar her birinin gökyüzünde... Satılmış adamlıkların, kiralanmış yalanların arasında bir dostluk türküsü söylerler bir ağızdan bütün karanlıklara inat... Ve gülümserler bütün acılarına inat... İtilmişliklerine inat, tutunup biri birilerine. Yoksulluklarına inat varlıklıdırlar aciz varlıklarıyla kader yoldaşlarına...
İstanbul'a kar yağıyor... Kar, beyaz... Kar, soğuk ve üşüyor sokak çocukları... Bilir misiniz ne demek sokak çocukları? Sokağın çocuğu olur mu hiç? Biraz düşünün hele? Sokak çocukları diyorum... Hani tiner koklayan, üstü başı pis, hani ekmek çalan hırsız... Sokak çocuğu diyorum hey! Hani arabanın camına pis suları bulaştıran o kirli yüzlü çocuklar... Abi, abla! Olmadık zamanlar da karşınıza çıkıp sizleri sinirlendiren... Tam kız arkadaşınıza onu ne kadar çok sevdiğinizi söyleyecekken, ya da yazın ortasında ağabey mendil diye canınızı sıkan... Sokak çocukları diyorum adı çocuk... Daha düşerken sokağın acımasız kollarına, o küçük varlığında dayatılmış bir büyümeklik hâsıl olan... Sokak çocukları diyorum anladın mı? Üşüyor sokakların küçücük adam ve kadınları... Üşüyor sokakların unutulmuş umutları... Üşüyor işte sokak çocukları... Üşüyor ve sonsuz bir hızla düşüyor acı sonlara...
Oysa ne yapıyorsa senin yüzünden yapıyorlar aslında... Senin, benim bizim suçumuz aslında her ne suç işliyorlarsa... Sakın kızma onlara? Sen bıraktın onu bu acımasız sokaklara... Sen hazırladın bu sonu onlara... Sen peydahladın zevklerin uğruna pervasızca... Adı günah konulmuş, onca günahsızı sen bıraktın sokakların acımasız kollarına... Sen koskoca adam bile gece ardına bakıp yürürken, onların korkularını bir kez olsun düşündün mü hiç? Seni geçmeye cesaret edemediğin surlarda, içinden bile geçemeyeceğin mezarlıklarda onlar nasıl yaşıyorlar hissettin mi hiç? Sen kale gibi sağlam yuvanda, kilitliyorken sonuna dek kapılarını... Onlar kurtlar sofrasında üşüyorken bir kez olsun aklından geçtiler mi?
İstanbul'a kar yağıyor. Kar, beyaz... Saf gelinin şarkısı çalıyor belki sizin sokaklarınızda. Kar, buz yüreğim de buz tutuyor daha. Kar, soğuk, üşüyor oysa sokak çocukları belki hemen yanı başınızda. Üşüyor sokakların küçücük adam ve kadınları... Üşüyor sokakların unutulmuş umutları... Gözlerinde umudun kayboluşu gibi sessiz ve acıtarak, kar onları da örtüyor. Ve görmüyoruz; kimimiz çaresizlik, kimimiz hayâsızlıktan onları...
Bitmez.
Cem BÜYÜKKAYA