İçinde adını sensizlik koyduğum bir yılan;
yavaş yavaş akıtıyor zehrini içime panzehiri yok sensizliğin... sensizliğin böylesine büyük öfkemin. adına haykıramadığım türkülerim marş olmuş şimdi; soğuk duvarlara çarpıp yankılanıyor benliğimde AMA; sana ulaşmıyor sessiz çığlıklarım. dün dayanamadığım acıları bugün siper ediyorum kendime... direniyorum!!! anlamsız gelen herşeyi anlamlı kılıyorum içimde, yok olan bitişleri seyrediyorum ufak bir tebessümle... hiçe sayıyorum özlemleri,içimde yakıyorum ayrılık ateşini, bakmıyorum bulutun en karasına hep maviyi izliyorum. doğmuyorum karanlık gecelere her yıkılışta güneşi bekliyorum, ve ben; düşmüyorum ıssız yollara,o geri dönüşleri düşünüyorum, ve şimdi ağlamıyorum usulca,gözlerimdeki o acıyı hissettim. içinde adını sensizlik koyduğum bir yılan; biliyorum panzehiri yok bunun canımı yakıyor her soktuğunda dizlerim ve ellerim kanıyor çaresiz ağrılarımda. herşeye... herşeye umutla bakıyorum bu kadar umutsuzluğun ortasında. şekerleri elinden alınmış bir çocuk edasındayım yine, çilek kokuları sarmıyor hayallerimi açmıyor en beyazından papatyalarım sunmak için sana demet yapamıyorum sevgimi. gelincikleri ekiyorum sol yanımın en ücra köşesine seni katıp önüme takılıyorum tren vagonlarına raylar sürüklüyor bedenimi yalnızlar garına içinde adını sensizlik koyduğum bir yılan... yavaş yavaş akıtıyor zehrini içime biliyorum panzehiri yok bunun içindemi... gülüşün,sesin,bakışın,tenin öyle dokunuyorki birtanem canıma hiç sorma... hiç sorma... hiç sorma!!!
|