Öylesine alıştım ki sana, öyle içime işledi ki varlığın
ayrılamam senden… Yokluğuna alışamam işte… Böyle yarım kalmaktan, sensiz
olmaktan bu kadar korkuyorken… Gitmene izin veremem… Ellerimden kayıp gitmene
bu kadar sessiz kalamam anlasana işte… Oysa o kadar çok inanmıştım ki sana…
Bütün o ağır gelen yükün altında ezilmişken benliğim senin umudun, senin aşkın
çekip çıkarttı beni yıkıntıların arasından… Bana yeniden hayat verdi işte
sevdan… Oysa öyle güvenmiştim ki sana…
Asla
sözlerimi yanlış anlama sakın… Pişman mıyım asla değilim… İyi ki tanıdım seni,
iyi ki çıktın karşıma… Acıların en dayanılmazına bile razı bu ruhum artık,
seninle mutluluğu tattıktan sonra… Ama kolay olmayan tarafı da bu işte… Seninle
tattığım mutluluk… Hiçbir şeye benzemiyor inan… Öylesine değerli ki seninle
yaşadığım her an… Bir gün daha bir gün daha seninle yaşamak için bütün bir
ömrümü, canımı her şeyimi feda edebilecek kadar… Hem de hiç gözümü bile
kırpmadan… Bir an bile tereddüt etmeden…
Seninle anlam buldu yüreğimde kalan umut kırıntılarım…
Seninle yaşanası oldu şu kahrolası hayatım… Seninle ümit edilesi oldu işte o
karanlık yarınlarım… Sen aydınlattın karanlıklarımı, dünyamı sen taçlandırdın
güzelliğinle… El tutuşunda yaşadım sıcaklığını, öpüşünde can buldu ruhum… Tüm
varlığımla senin olmaya ant içtim işte bakışların yüzünden… O bakışlarda esir
oldu bedenim işte sana… O bakışlarda filizlendi sevdam… Yüreğini gördüm sonra o
gözlerinde. Hani o kocaman, hani o kimseye benzemez yüreğini… İşte o büyük
yüreğinde bir yerim olsun diye dualar ederek başladı sana aşkım… Önce adın
takıldı dilime, sonra resmin kazındı gözlerime… Ateşin kor oldu yandı içimde
sonra… Ve gün be gün sana geliyordum attığım her adımda… Engellenemez bir
teslimiyet içerisinde sana esir oluyordu ruhum… Ve inan nedeni bilinmez bir
güvenle… Hiç mi hiç karşı koymak istemiyordum sana… Sonuna kadar açtım
yüreğimin kapılarını, seni ben çağırdım üstelik dünyama…
Peki ya şimdi… Söyle bakmaya doyamadığım nasıl susayım…
Nasıl bir yıldız gibi hayatımdan kayıp gitmene seyirci kalayım… Bu kadar
bağlanmışken sana, yüreğime sensizliği nasıl anlatayım… Hadi beni boş verelim
de sana olan sevdamı nasıl avutayım… Nasıl sen hiç olmamışsın gibi devam ederim
ben hayata… Belki de daha başındayız diye erken sanıyorsun değil mi? Ama çok geç
sevdiğim, öylesine büyüdü ki günden güne sana olan sevdam içimde artık çok geç…
Ama bu sevdaya inanmak, bizi yaşamak için hiç de geç değil…
İnan hiç kızmadım sana… Karmakarışık duyguların olduğunu
biliyorum… Korktuğunu da biliyorum. Ama ne olursa olsun içinde bana ait bir
şeyler olduğunu da bir yandan biliyorum… Seninde aşkımıza, senin de
mutluluğumuza sonuna kadar inandığını da biliyorum… Yüreğinin seni doğru yola
götüreceğini biliyorum… İçinde hissettiğin, sende de yaşadığına inandığım;
" Biz " inancının seni bana getireceğini biliyorum. İçinde
ki sese kulak verdiğinde ben den ayrılamayacağını biliyorum işte… Seninde beni
sevdiğini biliyorum… Yeter ki yüreğinin sesini dinle… Yeter ki ona inan… Yeter
ki aşkına inan… Her şeye değer diyen o sevdaya sahip çık işte…
Dedim ya seninle bir güne bile değerdi… Bundan sonra da
seninle geçecek bir ömrün hayali için canımı bile vermeye değer işte… Şimdi söz
sırası senin… İster yüreğine, ister bana inan… Ya da boş ver hepsini…
Sevdamızı, kısacıkta olsa güzel günlerimizi, gelecek ümidimizi, düşlerimizi,
inandıklarımızı, yaşadıklarımı, yaşamaya söz verdiklerimizi, yarınlarımızı
kısacası aşkımızı bizi hiç yaşanmamış farz et at bir kenara, ben hiç olmamışım,
hiç karşılaşmamışız farz et. Gözlerimiz bir birine hiç takılmamış, ya da
birbirimize âşık olmamışız farz et… Dedim ya söz sırası sende, sen seç… Hangisi
daha kolay? Savaşmak mı? Kaçıp gitmek mi? Ya da hangisi daha zor?
|