Gece aynanın doğru yüzüdür hep aslında... Gece aldatmaz, gece yalan söylemez... Gündüzleri yüzümüzde asılı kalan maskeler bir bir düşer geceleri...Gece kandırılmaz, geceye yalan söylenmez kendinle baş başa kaldığında... Bütün korkularınız, pişmanlıklarınız daha ne varsa içinize attığınız bir bir çıkıverir ay ışığının gamlı aydınlığında... O herkesten gizlediğiniz acıyan yanlarınız vurur yüzünüze, kendinizden gizleyemezsiniz... Uzadıkça uzar gece olduğunda saatler, belki binlerce hatıra gelir geçer aklınızdan da birini bile durduramazsınız... Saatler durur, ayrılığı vurur da siz dur diyemezsiniz kanayan yaralarınıza... Ahh o yaralar... En çok da geceleri kanar işte... Ayrılıklar en çok gece koyar... Birilerinin, bir şeylerin yokluğu en çok geceleri... Hangi aşktan aldım ahımı... Hangi sevdalı yarım bıraktı beni... Ben hangi uçurumlarda dolandım? Bu ne yangın? Alıp götüren bu fırtına sonra? Bu kaçıncı vuslat sılada... Ve bu nasıl boğucu bir yalnızlıktır ki döner dolaşır odam da... Gece aklında dolanıp duran soruları koyar içine... Ah bu ne deli fırtına... Bu ne anlamsız bekleyiş? Hatalarını ancak gece olunca anlar insan... Geçmişe, o kaybettiği ana dönebilmek için yalvarsa da bilir dönemez... Ve gece alır götürür seni bilmediğin uzaklara... Savurur, dağıtır, vurur kendi içinde zindanlara... Nefes bile almak güçleşir pişmanlığının iç yakan farkındalığında... Kaybedilenler en çok da gece koyar insana... Yitirdiğin anlar, fotoğraflar ve mektuplar hem sevgilice yazılmış, hem yazılıp hiç ulaşmamış... Söylenmemiş sözlerin, sahibine hiç ulaşmamış haykırışların arasında kaybolur gider sesin gecenin karanlığında...
Devam Edecek.
|