Yüreğime ansızın gelen rüzgâr… Başka diyarlara, başka
iklimlere ait ve daha önce topraklarıma hiç uğramamışsın sen… Dokunsaydın daha
önce yüzüme, böyle yorgun çizgiler belirmezdi elbet… Böyle yarım kalmazdı
hikâyelerim… Yanılmadım aslında… Öylesine alışkınım ki ben geç kalışlara…
Öylesine aşinayım ki ben bu acılara… Hep bana ait olmayan bakışlara kurban
gitti yüreğim… Bana ait olmayan eller uzandı her boşluğa düşüşlerimde… Ve ben
her defasında aslında çok geç kalınmış sevdalar yaşadım, öyle deli
olabildiğince… Öyle tutkuyla ve sonsuz bir aşkla… Sınırsızdı belki sevdalarım…
Ama bir o kadar da tarifsizdi sancılarım… Ve her vurgunda, bir kez daha yara
alıyordu yüreğim… Tam daha önce hiç rastlamadığım bir çift göz okşuyor
bakışlarıyla yüreğimi, tam bir sevda rüzgârı giriyor sonuna kadar açık
pencerelerimden… Tam; işte bu, işte bu olmalı bir ömür hasretle beklediğim eş
yürek diyecekken… Bir tokat gibi vuruyor yüzüme acı gerçek… Ve anlıyorum ki
sevmeyi hak etmiyorum belki… Mutluluksa benim harcım değil… Bu beden, bu yürek
ya da kim bilir belki de yaşamayı bile hak etmiyorum ben? Evet, belki de bütün
sorun bu kim bilir… Belki de yaşamak hakkım değil… Ben olmasam düzelir mi her
şey? Sahi çekip gitsem unutulur muyum hemen? Hiç bir şey olmamışçasına devam
eder mi hayat? Benim için ağlayan olur mu ya da? Yıllar sonra adım geçer mi
anlatılan hikâyelerde? Birileri anar mı beni doğum günlerimde? Sahi hatırlanır
mı doğum günlerim bir kez olsun? Dedim ya yaşamak hakkım değil belki de… Yok,
eğer yanılıyorsam, öyleyse sorun ne? Hayatın benimle alıp veremediği ne ya da
insanların?
Çünkü hak etmiyor bu acıyı yüreğim… Gözlerimse artık
isyanda… Bu kaçıncı yangın bilmem? Bu kaçıncı gurbet sılada… Bu son bulmaz
yıkılışlar ne zaman bitecek? Hem ben sevmeyi ne zaman öğreneceğim? Ben hayat,
ben sevdaya geç kalmamayı ne zaman öğreneceğim?
|